2 Aralık 2012 Pazar

Kalp dostu alıç meyvesi


3617317 kalp dostu alıç
Ülkemizin birçok yöresinde yetişen, şifa aylarının başlamasıyla birlikte olgunlaşmaya başlayan ‘Alıç’ meyvesi değme yörede kalbin en âlâ ilacı namına biliniyor.
Alıç, dağlarda öz başına yabani namına katı ve kayalık yerlerde yetişiyor. Ayrımsız zamanda bu kâr kışın habercisi namına da biliniyor. Sarı, kırmızı renkteki kâr ekşimsi tadı ile uygunsuz muşmula namına da biliniyor.
Alıçın değme yöreye bakarak değişen ayrımlı isimleri de bulunuyor, halk beyninde yemişen, akdiken, geyik dikeni, geviş ve edran olarakta biliniyor. Halk beyninde kalbin en âlâ ilacı namına bilinen alıç amacıyla Avrupa’da yapılan araştırmalarda bunu doğruluyor. Alıçın yapılan araştırmalarda dem basıncını dengelediği, kalbin büzülme gücünü çoğalttığı, kalbe ve beyne dem akışını artırdığı ve kalbi, duygu dizem bozukluğuna alın koruduğu belirleme edilmiş. Süreğen duygu yetmezliği olan hastalar üzerinde yapılan araştırmalarda müspet etkileri saptanmış, bu bitkinin kullanımının güvenilir oluşuna dikkat çekilmiştir. Ayrımsız zamanda alıçın, duygu yetmezliği hastalarının kullanmış olduğu ilaçlarla etkileşime girmediği belirleme edilmiştir.
Meyvenin, kalbin fazla çalışmasını engelleyerek duygu atışı sıklığını azaltıcı etkileri ile dem damarlarının çeperlerini kuvvetlendirir ve vücudun diğer bölgelerine olan dem akışında da aranjör bir etkisi vardır. Damarları genişleten ve kalbe dem ve müvellidülhumuza akışına apotr olan (bioflavononid) alıçta ali oranda bulunur. Alman’ya Afiyet Bakanlığının nebati preparatların hazırlanması ve ruhsatlandırılmasından mesul E komisyonu, alıçı duygu yetmezliğinde kullanmaya icazet vermiş, bazen Alman tababet doktorları da reçetelerde duygu ve huy hastalıkları amacıyla en âlâ katıksız ilaç namına göstermişlerdir.

1 Aralık 2012 Cumartesi

İşte dünyanın en iyi ilacı…


İşte dünyanın en iyi ilacı…

Hakiki sirkeyi herkes mutlaka evde bulundurmalı, hem yemek amaçlı hem de eski tıp hekimlerinin kullandığı gibi acil durumlar için! Peki, eski hekimler hangi hastalıkları sirke ile tedavi etmişler? Prof. Dr. Ayten Altıntaş sorularımızı cevapladı.

Rumeli kökenli bir ailenden gelmiş olmak, beslenme alanında çok önemli bir konuda doğru bilgi ve tecrübe sahibi olmama vesile oldu. Her yıl kurulan turşular, yaz aylarında yaptığımız sirkeler… Her ne kadar çocukluğumda sirke sineklerine karşı savaş ilan etmiş olsam da, onların faydalarını ve sirke yapımında önemli görevlerini öğrendikten sonra onlarla barıştım. Artık sirke sinekleri ile aramızda tatlı bir muhabbet ve sevgi var, onlar kıymetli sirkelerimin büyük emektarları…

Sirkeden böyle tatlı tatlı bahsederken, etrafımda bulunan ve “hakiki” sirkenin tadını bilmeyenlerin bir anda ekşiyen surat ifadeleriyle karşılaşıyorum. Belki kendilerince haklılar! Çünkü market raflarında bulunan fabrikasyon sirkenin tadı ve kokusundan sonra kim olsa aynı tepkiyi verir. Peki, hakiki sirke ile günümüzde market raflarında satılan sözde doğal sirke arasında ne fark var? Eski tıp hekimleri sirkeye neden çok önem veriyorlardı? Sirke hangi hastalıkların ilacı? Neden her evde mutlaka hakiki sirke bulunmalı?

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, sorularımızı cevapladı.

Hakiki sirke, geleneksel beslenme kültürümüzde sofraların baş tacı, İbn-i Sina gibi eski hekimlerin de sirkeyi ilaç olarak kullandığını görüyoruz. Eski tıpta neden sirkeye çok önem veriliyor? 
Yazılı kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre, eski tıpta çok önemli bir yere sahip olan sirke, hem ilaç hem de ilaçların önemli bir malzemesi olarak kullanılmış. Günümüzde şurup, hap veya kapsül şeklindeki ilaç kullanımı, eski tıpta daha farklı idi. İslamiyet’ten önce şarap veya sirke kullanılarak ilaç yapılıyordu.

İlaç etkisi olan bitki, “sirke” ya da “şarap” içinde kaynatılıyor veya bir tülbent içine konularak etken maddesini bırakması için yine sirke ya da şarap içinde bekletiliyordu. Birinci yüzyıldan, sekizinci yüzyıla kadar ilaç yapılışı böyle devam ediyor ancak İslamiyet’in yayılması ile birlikte sekizinci yüzyıldan itibaren “İslam Tıbbı” ağır basıyor, şarap yasaklanıyor, ilaç yapımında “şeker” devreye giriyor. İslam âlimleri şekerin ilacı hızla kana iletme özelliğini keşfediyor ancak sirke önemini hiç kaybetmiyor. Tüm evrensel tıpta sirke kullanımı hep devam ediyor. Şeker devreye girdikten sonra sirkenin ilaç malzemesi olarak kullanımı azalıyor, ancak tek başına ilaç olarak kullanılmaya devam ediyor.

Bu bağlamda “sirke tek başına ilaç” diyebilir miyiz? Eski tıbba göre evet.

Peki, hangi hastalıkların tedavisinde sirke kullanılmış? Eski tıpta sirke genellikle iki ayrı şekilde kullanılmış, birincisi dâhilen yani içilerek, ikincisi haricen cilde sürülerek. Ayrıca, bazı ilaçların sirke ile karıştırılarak hastaya verildiğini görüyoruz.
Eski hekimlerin kullandığı en önemli sirke üzüm sirkesi, o zamanda yetiştirme üzüm ve dağ üzümü olmak üzere iki farklı üzümden doğal fermantasyon yöntemi ile sirke yapmışlar.

Diğer meyveleri kullanmamışlar mı? Ağırlıklı olarak üzüm sirkesi yapmışlar. Ancak günümüzde antioksidan etkileri bilimsel olarak kanıtlanan elma, nar, vişne gibi meyvelerin önemli özellikleri eski tıp kitaplarında da ön plana çıkıyor. Bu gibi meyvelerden de sirke yapılabilir…

Sirkeyi içtiğimiz zaman vücudumuza nasıl etki ediyor? Eski tıpta balgami mizaçlılara sirke tavsiye edilmiyor. Ancak safravi mizaçlılar için çok faydalı olduğu belirtiliyor. Eski hekimler insanların yüzüne bakarak mizaçlarını anlarlarmış. Balgami mizaçlılar soluk beyaz benizli, safravi mizaçlılar ise sarı veya kara sarı benizli olarak ifade ediyorlar.
Eski tıp kitaplarındaki bilgilere göre; 
• Sirke safrayı giderir, 
• Yemek iştahını keser, 
• Hazmı kolaylaştırır, 
• Vücudu zayıflatır 
• Müzmin öksürük ve nefes darlığında faydalıdır, 
• Zehirlenmelere karşı ısıtılarak içilir.

Sirke yemekle beraber veya yemeklerden sonra alınırsa hazmı kolaylaştırıcı etkisi bulunuyor. Günümüzde salataya sirke koyularak tüketiliyor, bu da çok doğru bir yöntem. Eski tıbba göre salatalar hazmı zor yiyeceklerdir, bu sebeple o dönemde mide sağlığı için yiyecekler genellikle pişmiş olarak tüketilmiş. Meyveler de genellikle hoşaf olarak kullanılmış.

Vücudu zayıflatıyor

Sirke safrayı azaltır, iştahı keser ve vücudu zayıflatır. Yemeklerden önce bir miktar sirkeli su içmek iştahı kesiyor çünkü safrayı azaltıyor. Sirke vücuda alındığı zaman karaciğer safra imal etmiyor. İştahın çok olması vücutta safranın çok olduğunun işareti! Safra yapıcı gıdalar tüketildiği zaman karaciğer safra üretip öd kesesine gönderiyor, öd kesesi de mideye gönderiyor ve midede açlık hissi uyanıyor. Yedikçe açlık hissi uyandıran hazır gıdaların çoğunu safra üretici olarak örnek gösterebiliriz.

Eski tıbba göre zehirlenmelerde sirkeyi ısıtarak içmek gerekiyor. Sirkenin serinletici özelliği vardır. Herhangi bir gıdadan veya bitkiden zehirlendiğini hisseden insanlar sirkeyi ısıtıp ılık olarak içmesi gerekiyor sade içemeyenler su ile karıştırabilir.  Yeni yapılan bir sirkeyi sade olarak içebilirler ama bekletilmiş sirke çok keskin olduğu için çok yakabilir bu yüzden keskinleşmiş sirkenin su ile karıştırılmasında fayda var.

Müzmin öksürük ve nefes darlığında eski hekimler sirkenin faydalı olduğunu ifade etmişler her ikisi de akciğerle ilgili yani eski tıbba göre sirkenin akciğerler üzerinde olumlu etkisinin olduğunu söyleyebiliriz.

Cilt sorunlarında “başucu” ilacı: SİRKE

Cilt sorunlarında nasıl bir etkisi var? Eski tıpta, cilt sorunlarında “başucu” ilacı olarak sirke kullanılmış. O dönemde pamuk veya yün sirkeye batırıldıktan sonra sorunlu bölgenin üzerine koyularak, cilt hastalıkları tedavi edilmiş.

  • Eski hekimler, morarma ve şişme gibi problemlerde özellikle şiş ve ödem olan yerlerde, şişmeyi önleyici ve giderici olarak sirkenin çok faydalı olduğunu belirtiyor.

  • Sirke, kanayan yaralarda hem kanamayı durdurucu hem de iltihap kurutucu özelliği vardır.

  • Yaramaz çıbanlarda fayda eder.

  • Kaşıntıyı giderir.

  • Böcek ve arı sokmasında da, ısırılan bölgeye hemen sirke sürülüyor.

  • Ateş yanıklarında hemen sirkeli bez sarılıyor.

  • Uyuz, kaşıntı, abraşlık (alaca ve baras) hastalıklarında da sirke faydalıdır.

  • Kangrenin ilerlemesini engeller.

  • Dolamaya faydalı

  • Bitlenmeye karşı da sirkenin olumlu etkisi bulunuyor.

  • Gözaltı şiş ve morluklarında bal ve sirke karıştırılarak kullanılıyor. 

  • Soğuk etkili ilaçlar da sirke ile karıştırılarak kullanılıyor.

“Diş temizliğinde sirke kullananların ölene kadar dişlerle ilgili problemi olmaz”   

Eski tıp hekimlerinin hemen hemen hepsinin tekrar ettiği konu, sirkenin dişlere olan etkisi. Bu konuyu bütün eski tıp kitaplarında görmek mümkün. Bu kitaplarda yer alan bilgilere göre, sirke sallanan dişleri kuvvetlendirir,
•          Çürüklere mani olur 
•          Ağız kokusunu giderir 
•          Ağız ve diş temizliğinde sirke kullananların dişleri çürümez ve dökülmez. 
•          Hekimler, “Diş problemi yaşamak istemiyorsanız bal ve sirkeyi karıştırın” diyorlar.

Peki, bunu günümüzde uygulamak istersek ne yapmalıyız? 
Doğal fermantasyon sirkeyi sade olarak veya balla karıştırıp, dişlerinizi hergün düzenli olarak bu karışımla fırçalayabilir ve eskilerin yaptığı gibi ağzınızda çalkalayarak yani gargara yaparak uygulayabilirsiniz.

Sirke ayrıca kulakta oluşan çınlama, uğultu ve ağrı durumlarında da faydalı. Eski tıp, kulakta çınlama ve uğultu için, kulağı sirkenin buharına tutarsan bu şikâyetlere mani olur diyor. Eski hekimler, kulakta oluşan kurtçuk, parazit, iltihap ve akıntıyı kulağa sirke damlatarak tedavi etmişler.

Atalarımız sirkeyi doğal fermantasyon yöntemi ile yapmışlar. Tabi doğal fermantasyon uzun zaman alan bir yöntem. Günümüzde yapay asit katılarak hızlandırılmış fermantasyon yöntemi, asetik asit ve koruyucu kimyasal katkılarla 24 saatte üretilen mamul, sirke niyetine satılıyor ve hem ağır kokusu hem de yakıcı tadı ile kullananlara itici geliyor. Hatta birçok insan hakiki sirkenin tadını bilmiyor diyebiliriz. Günümüzde fabrikasyon yöntem ile üretilmiş sirke için eski tıbbın söyledikleri geçerli mi? 
Hayır. Sirke rafa girdiği zaman mertlik bozuldu, çünkü sirke canlı bir madde. Günümüzde market raflarında satılan sirkelerin büyük çoğunluğu “sirke asidi” ile yapılıyor. Bunlar çok kısa zamanda fabrikasyon yöntemler ve kimyasal katkılarla üretilmiş sadece adı sirke olan mamuller. İnsan sağılığı üzerinde faydadan çok zararı olabilir!

İnsanlar neden doğal fermantasyon yani hakiki sirke kullanmalı? Hakiki sirke, sirke bakterilerin yaptığı sirkedir. Bu inanılmaz faydalıdır. Hakiki sirke taze meyvelerin sıcak ortamda doğal fermantasyonu ile oluşur. Uzun zaman içinde ve emekle oluşan hakiki sirke inanılmaz faydalı özelliklere sahiptir. Eski hekimler bu sebeple yıllanmış sirkeyi hem ilaç, hem ilaç malzemesi, hem içecek, hem de yemek malzemesi olarak kullanmışlar.

Hakiki sirkeyi herkes mutlaka evde bulundurmalı, hem yemek amaçlı hem de eski tıp hekimlerinin kullandığı gibi acil durumlar için!

Son zamanlarda alanında uzman birçok hekim sebzeleri, özellikle de çiğ olarak tüketilen ve salatada kullanılan yeşilliklerin sirkeli suda yıkanmasını tavsiye ediyor. Peki, bunun için fabrikasyon sirkeyi kullanmak uygun olur mu? 
Sirke, sebzelerde ve yeşilliklerde bulanan, insan sağlığına zararlı bakterileri öldürdüğü ve üzerindeki kimyasal atıkları da temizleme özelliğine sahip olduğu için tabiî ki kullanılmalı. Ancak doğal yani hakiki sirke diye tanımladığımız sirke bu özelliklere sahip olduğu için sebzeleri temizlerken de mümkünse doğal fermantasyon sirke tercih edilmeli. “Yapay” sirke asidi ile yapılan sirkeler hiçbir zaman ve hiçbir yerde “hakiki” sirkenin etkilerini göstermez.

29 Kasım 2012 Perşembe

Evinizde Bitki Çayı Hazırlayın ...


Doğa sonsuz çeşitliliği ile bizler için hem besin hem de sağlık kaynağıdır. Her gün 50 milyon metrekarelik yaprak yüzeyi, insanlar ve hayvanlar için oksijen ve besin üreten fotosentez mucizesini gerçekleştirirler. Her yıl ürettiğimiz 375 milyar ton besinin en büyük bölümünü, güneş ışınlarının yardımı ile hava ve toprağı birleştiren bitkiler sağlar. Bitkilerin hekimlikte kullanılmalarının tarihi ise çok eskilere dayanır. Hapların, kapsüllerin, fitillerin olmadığı dönemlerde insanlar hastalandıklarında şifalı bitkilerden yararlanırlardı. Bitkilerden elde edilen çaylar, merhemler, özsular, yağlar çeşitli hastalıkların tedavisi için tek seçenekti. Ülkemizde de Anadolu’nun pek çok bölgesinde hâlâ kullanılmakta olan şifalı bitkiler vardır. Günümüzde modern ilaç sanayi bile bu tür bitkilerden ilaç hammaddesi olarak yararlanıyor. Bugün pek çok ülkede soğuk algınlıklarından kalp damar hastalıklarına kadar birçok alanda şifalı bitkilerden yapılma doğal haplar ve şuruplar kullanılıyor.
Fakat bitkilerle yapılacak olan tedavilerde, bu bitkilerin gerektiği biçimde ve dozda kullanılmasına dikkat etmek lazımdır. Çünkü bilinçsizce kulanılan bitkiler şifa yerine zarar da verebilir.

Şifalı bitkileri tüketme yolları da çok çeşitlidir. Biz en yaygın yöntemlerden biri olan bitki çayılarına değinmek istiyoruz. Bitki çaylarını birkaç biçimde yapabilirsiniz:
Haşlayarak demleme: Kullanılacak çeşide göre değişen oranlarda taze veya kurutulmuş bitki cam bir kaba veya metal olmayan bir kaba konur. Bunun üzerine kaynamış su dökülür. Taze bitkilerin demlenmesi için bir buçuk, iki dakika beklemek yeterlidir. Çay açık renkli olmalıdır. Kurutulmuş bitkilerin demlenmesi için ise üç veya altı dakika demlenme süresine ihtiyaç vardır.
Soğuk suda yumuşatma: Ebegümeci ve ökse otu gibi bazı bitkiler sıcaklığın etkisi ile şifalı güçlerini yitirebilirler. Bu nedenle onları kaynatmamak lazımdır. Bu tür bitkilerden elde edilen çaylar, soğuk su ile hazırlanır. Belirtilen ölçüde bitki, soğuk suda genellikle de geceleri 8-12 saat bekletilir. Süre dolduktan sonra içilebilecek derecede ısıtılarak, önceden kaynar suyla çalkalanmış bir termosa doldurulur.
Soğuk suda bekletme ve haşlama karışımından oluşan çay türü ise şifalı bitkilerden en iyi yararlanma biçimidir. Bitkiler belirtilmiş su miktarının yarısının içinde gece boyunca bekletilir ve sabahleyin süzülür. Suyu süzülmüş olan bitkiler, belirli su miktarının öbür yarısı ile haşlanır (kaynatılmaz) yeniden süzüldükten sonra soğuk ve sıcak çay karıştırılır. Bu biçimde hazırlanan çaylarla, yalnızca soğuk ve sıcak suda eriyebilen maddeleri kazanabilme olanağına sahip olabliriz.
Tentür hazırlamak: Tentürler, 35-40 derece alkol içerikli damıtılmış içkilerin veya aynı derecede etil alkol, kanyak veya elma sirkesi kullanımı ile elde edilir. Bir şişe veya ağzı kapanabilir bir kavanoz, ince kıyılmış bitkilerle gevşekçe doldurulur (Kuru bitkiler için kavanozun 1/5’i, taze bitkiler için kavanozun 2/5’i) üstüne alkol, etil alkol, kanyak veya elma sirkesi eklenir. Sıvı, bitkilerin üstüne çıkmalı ve kavanozun çalkalanmak için bir kısmı boş kalmalıdır. Ağzı iyice kapatılan şişe ve kavanoz, 14 gün güneşte bekletilir ve her gün 2-3 kez çalkalanır. Süre sonunda ince delikli bir süzgeç veya bir tülbentle birkaç kez süzülür ve bitki posasının suyu sıkılır. Bir, iki gün bekledikten sonra, bir kez daha süzülür ve koyu renkli şişelere aktarılır. Elde edilen tentür, serin bir ortamda saklanırsa 2-3 sene kullanılabilir.
Ayak ve el banyoları: Bir avuç dolusu ince kıyılmış taze bitki, 4-5 litre soğuk suya akşamdan eklenir, ertesi gün, elin veya ayağın dayanabileceği kadar ısıtılır ve süzülür. Banyo süresi 20 dakikadır. Banyo suyu, yeniden ısıtılarak iki kere daha kullanılabilir.
Bitki kompresi: Çay süzüldükten sonra arta kalan posalar biraz suyun içinde ısıtılır, arpa unu ile lapa haline getirilir ve bir bezin üstüne yayılarak, sıcak sıcak uygulanır. Kompresin sıcaklığını yitirmemek gerekir. Kompres süresi isteğe göre düzenlenebilir.

Bardakta mısıra GDO


GDO’lu ürün tartışmaları ve dolardaki artış nedeniyle bardakta mısır satışlarının yüzde 50 oranında küçüldüğü bildirildi.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre ilk olarak 2006 yılında Malezya’dan ithal edilen, işlek cadde üstlerinde ve alışveriş merkezlerinde satılan bardakta mısır kısa sürede yaygınlaştı.
2011 yılı başına kadar büyümeye devam eden sektör özellikle GDO’lu ürün tartışmaları ve dolardaki yükseliş nedeniyle küçülmeye başladı.
Pazarın önemli temsilcilerinde kendisini hissettiren küçülme yüzde 50’lere ulaştı.
Daily Fresh Taze Mısır
Daily Fresh Taze Mısır Genel Müdürü Mehmet Daniş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bardakta mısır sektöründe önemli bir küçülme yaşandığını belirtti.
Piyasada lider konumunda olduklarını anlatan Daniş, bardakta mısırın GDO’lu olduğuna dair çıkan haberlerle birlikte dolarda yaşanan yükselişin düşüşe neden olduğunu bildirdi.
Mısırı ithal ettikleri Malezya’da GDO’lu ürünlerin satılmasının yasak olduğunu savunan Daniş, ithalat sürecinde de ürünlerin Türkiye’ye girmeden önce denetlendiğini aktardı.
Kendilerinin daha çok alışveriş merkezlerinde faaliyet gösteren bir şirket olduğunu vurgulayan Daniş, “Biz bardakta mısıra Türkiye’de 2006 yılında başladık. 2008’de 140 noktada hizmet verirken şu anda 96 noktada hizmet vermekteyiz. 2011 yılında 10 yerde bardakta mısır mekanı açmışız. Ekonomik koşullar değişti ve sektörde yüzde 50 oranında bir küçülme oldu. Geçmiş yıllarda aylık ithalatımız 50 ton iken bugün 30 ton mısır ithal ediyoruz” diye konuştu.
Mısırane
Mısırane Genel Müdürü Ercan Tosun ise sektörde kayda değer bir küçülme olduğunu mısırın dövizle ithal edilmesinin küçülmede önemli rol oynadığını söyledi.
Türkiye’de 60 bayiyle hizmet verdiklerini anlatan Tosun, piyasanın küçülmesinde sağlıksız koşullarda satılan mısırlarla birlikte GDO’lu ürün tartışmalarının da etkili olduğunu vurguladı.
Geçmiş yıllarda aylık 25 ton ithalat yaptıklarına dikkati çeken Tosun, “Sektörde çok önemli bir düşüş var. Bugüne kadar biz her ay 25 ton mısır ithal ediyorduk. Artık iki ayda bir 25 ton ithal ediyoruz. Sektörde yüzde 50 oranında bir küçülme var” dedi.

Kireçlenme Tedavileri



Kireçlenme belirtileriKireçlenme toplumda karşılaşılan en sık rastlanan hastalıklardan biridir. Eklemlerimizde bulunan kemiklerimizin yüzeyleri ince bir kıkırdak ile çevrilmiştir. Bu kıkırdaklar,  kemiklerimizi darbelerden korur, kayganlık oluşturur, sürtünmeyi engeller ve hasar görmesini önler. Kıkırdağın incelerek kaybolması sonucunda kemikler birbiri üzerine biner. Bunun sonucunda aşınma oluşarak ağrı, hareket kısıtlılığı ve eklemlerde kıkırdak kaybına bağlı olarak iltihaplar oluşur. Bu olaya tıp dilinde osteoartrit yani kireçlenme adı verilir.Kireçlenmeye en sık tutulan eklemler; diz, kalça, el, ayak, boyun ve bel eklemleridir.

KİREÇLENME KİMLERDE GÖRÜLÜR?
  • Genellikle 45 yaş üstü kişiler,
  • Menopoz dönemindeki kadınlar,
  • Sabit iş yapan ve stres altında olan ve kilolu kişiler,
  • Futbolcular, güreşçiler ve voleybolcular,
·        Asfalt delme makinesi ve benzeri kompresör kullananlarda sık görülür.
Kireçlenmenin Nedenleri
Osteoartrit gelişmesinde rol oynayan birçok etken vardır. Bunları sıralayacak olursak;
  • Eklemin aşırı yük altında kalması,
  • Yaş, genetik faktörler, mesleki zorlanmalar,
  • Eklem ameliyatı geçirilmesi, travmalar, duruş bozuklukları,
  • Eklemlerin kötü kullanılması,
  • Şişmanlık,
  • Aşırı egzersiz,
  • Romatizmal hastalıklar,
  • Hareketsizlik,
  • Genetik faktörler

Osteoartritin belirtileri NELERDİR?
  • Eklem çevresinde ağrıya ve şişlik,
  • Hareket sonrasında ağrı,
  • Dizdeki kireçlenme merdiven çıkma, çömelme ya da eğilip kalkmaya bile engel olur,
  • Hareket kısıtlılığı,
  • Bazı kişilerde yağmurlu havalarda ağrı ve sızı artar,
  • Diz bükümünde ya da belirli hareketlerde çıtırtı sesi,
  • Sabahları eklem yerlerinde kısmen bir tutukluk yaşanması,

NELER YAPILMALI
  • Aşırı ve ani hareketlerden kaçınmalı.
  • Yavaş ve düzenli hareket etmeli,
  • Düzenli yürüyüşler yapmalı,
  • Ağrı olmayacak derecede egzersiz yapmalı,
  • Kilo verilmeli,
  • Diz kireçlenmesi için bacak egzersizleri ve su içinde egzersizler yapılmalı,

TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Eklemlerde kireçlenme
        Doktorunuz size Kireçlenme olduğunuzu söylüyorsa bu hayatınızın zindana döneceği anlamına gelmez. Her hastalıkta olduğu gibi erken tedavi mühimdir. Doktorunuz size hastalığın evresi ve şiddetine göre tedavi uygulayacaktır. Erken dönemde artroskopi ile eklem içi temizlik yapılabilir. Eklemlerde herhangi bir bozukluk varsa cerrahi müdahale yapılır. Kireçlenmenin tedavisinde, akupunktur tedavisi bilinen tedaviler arasında en etkili olanıdır.
              Tedavi hastalığın evresi ve şiddetine göre uygun şekilde planlanır. Eklem kireçlenmesi ileri dönemde ise bozulan eklemi protez ile değiştirmek etkin bir tedavi yöntemidir. Bunun yanı sıra kireçlenmeye iyi gelen şifalı bitkiler de bulunmaktadır. Şifalı bitkiler ve kullanma yöntemi aşağıdaki gibidir.

BİTKİSEL TEDAVİ
Şifalı BitkilerYabani elma, Ihlamur, Siyah nohut, Tarak otu, Kimyon, Köknar, Gül, Sarımsak, Zeytinyağı
Hazırlanış Şekli:
* Yabani elma çiçeği suda demlendikten sonra süzüle­rek dinlendirilir. Elde edilen sıvı ıhla­mur suyu ile karıştırılır. Tedavi süresince günde üç bar­dak içilir. Elde edilen lapa ile de vücudun kireçlenen yerine masajdan sonra yakı olarak sürülür.
* Siyah nohut, tarak otu ve kimyondan zeytinyağlı ye­mekler pişirilir. Bu yemekler tedavi süre­since haftada üç gün yenir. Mideye ağır geldiği takdirde üstüne gül şerbeti içilir.
* Köknarın tomurcukları suda demlenir. Süzülerek elde edilen sıvı bir süre dinlendirilir. Bu sıvı, pamuklu bir havlu ile vücuda masaj yapılır. Bunun yanı sıra yatmadan önce de vücudun hasta yerlerine pişiril­miş sarımsak lapası ile birlikte sürülür.
*400g. Ardıç tohumu, 1kg bal ile karıştırılır ve bu karışımdan, günde 3 öğün, aç karnına, 1 tatlı kaşığı yenir.

25 Kasım 2012 Pazar

Ağız Kokusu İçin


Ağız Kokusu İçin;
Yaklaşık bir su bardağı kaynamakta olan klorsuz suda bir tatlı kaşığı taze adaçayı on dakika ağzı kapalı olarak kısık ateşte demlenir. Demleme süresi tamamlandıktan sonra bitki daha fazla suyunun İçinde bekletilmez, mutlaka süzüp ayrılır. Günde iki-üç defa gargarası yapılır. Ayrıca, beraberinde bir ay boyunca her gün bir çay bardağı adaçayı içilir. Hazırlanan gargara kırksekiz saat bozulmadan banyo dolabınızda durabilir. Ağız Kokusu İçin bu kürümüzü sık sık kullanabilirsiniz.

23 Kasım 2012 Cuma

Şifalı Bitkiler Safran ( Crocus sativus )


safran 150x150 Şifalı Bitkiler Safran ( Crocus sativus )
Safran; süsengiller familyasına ait, sonbahar da çiçek açan 20 – 30 cm boyunda, soğanlı bir kültür bitkisi ve bitkiden elde edilen baharata verilen isimdir. Safran bitkisinin yaprakları şeritimsi, mor çiçeklidir. Her çiçeğin ucunda üçlü bir erkeklik organı bulunur ve bu çiçeklerin ucunda 25- 30 mm boyunda kırmızı tepecikler yer alır. Bu tepecikler kurutularak safran baharatı elde edilir. Safran çiçekleri tohum üretemez ve safranın çoğalması insana bağlıdır. Safran soğanları bölünerek ve tekrar dikilmesiyle çoğalır. Safran da; karbonhidratlar, su, polipeptidler, selüloz, lipidler, nitrojen ve çeşitli mineraller bulunmaktadır. Safra’nın anavatanı Güney Asya’dır en çok İspanya, Fransa, İtalya, İran üretilir. Safran, Türkiye de ise Kastamonu – Safranbolu da üretilir.

Safran dünyanın en pahalı baharattır. 1 kg safran elde etmek için 160 000 safran çiçeği kullanılır. Safran kendi ağrılığının 100 000 katı suyu sarı renge boyayabilir.
Kanser önleyici ve antioksidan etkisi vardır.

22 Kasım 2012 Perşembe

Sarımsağın sağlığımız için önemi


Çiğ ya da pişirilmiş sarımsak tüketenlerde, mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanserinin daha az görüldüğü 
 bildirildi.
         
Amerikan Diyetetik Derneğinin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sarımsağın yapısında bol miktarda su, şeker içeren karbonhidratlar,
 kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunduğunu belirtti.
        
Sarımsağın ayrıca yüksek miktarda fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerdiğini belirten Dönmez, "Uygarlık tarihi boyunca sarımsağın tıp alanında özellikleri değerlendirilmiş ve birçok hastalığın tedavisi
 amacıyla kullanılmıştır" dedi.
        
Dönmez, sarımsağın bugün de atardamarları etkileyen hastalıklar, kanser, bağışıklık sistemi bozuklukları ve ağrılı eklem hastalıkları gibi birçok kronik hastalığın önlenmesi ve tedavisi amacıyla kullanıldığına işaret ederek, şunları söyledi:
         
"Sarımsağın en önemli biyokimyasal özelliklerinden biri, vücuttaki zehirli toksik maddeleri atmaya yardımcı olma (antioksidan) potansiyelidir. Sarımsağın bu özelliğinin, içinde bulunan organik kükürt bileşiklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Çiğ sarımsakta da antioksidan potansiyel vardır, ancak yüksek dozları kalp, karaciğer ve böbreğe toksik etkiler gösterebilmektedir."


        
-KANSERE ETKİSİ-
        
Diyetisyen Dönmez, sarımsağın, organizmada birçok işlevi olduğu gösterilen, insan vücudunda doğal olarak üretilen nitrik oksiti artırıcı etkisi olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
         
"Bu mekanizmalar sarımsağın damar sertliği ve hipertansiyon tedavisi ile koruyucu önlem rollerini açıklamaktadır. Sarımsağın çeşitli mekanizmalarla kanser yapıcı etkenleri engelleyebileceği, bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek de kansere karşı yararlı olabileceği bilinmektedir. Sarımsak yıllardır kardiyovasküler hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır."
         
Sarımsakta çok sayıda değişik insan bağışıklık sistemini güçlendiren ve hatta dengeli bir beslenmeyle alındığı takdirde çeşitli kanser risklerini azalttığı bilinen kimyevi madde (fitokimyasal) bileşiklerinin bulunduğunu belirten Dönmez, şunları kaydetti:
        
"Sarımsağın özellikle antioksidan özellikleri kükürt bileşiklerinden başka içerdiği, özellikle meyve ve sebzelerde yaygın olarak bulunan renk maddelerinin bazılarından kaynaklanmaktadır. Bu maddelerin diyetle alımı, koroner arter hastalığı ölüm riski ile ters yönde ilişkili bulunmuştur. Çalışmalar sarımsak tüketiminin artırılmasının, kanser
 görülme sıklığıyla yakın ilişkili olduğunu göstermiştir. Yapılan çalışmalar, çiğ ya da pişirilmiş sarımsak tüketimi ile mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanseri arasında ters ilişki olduğu sonucunu göstermektedir.
         
Yapılan bilimsel çalışmalar ışığında, sarımsağın diyetle tüketiminin özendirilmesi ve önerilmesi, kanser ve kalp damar sistemi rahatsızlıkları gibi kronik hastalıklardan korunmada yararlı olacaktır. Sağlıklı beslenme programında tüm sebzeler ve meyveler gibi sarımsağın da yeri önemlidir. Her birey sarımsak tüketimine dikkat ederek, mutlaka
 bu ürünü beslenme alışkanlıkları içerisine yerleştirmelidir."

Elma Diyeti İle Zayıflama


elma diyeti ile zayiflama Elma Diyeti İle Zayıflama
Elma Diyeti İle Zayıflama
Faydaları saymakla bitmeyen elma ve incir ağırlıklı diyetimiz hem istediğiniz kiloya gelmenizi sağlarken hemde cildinizi mükemmel bir güzelliğe kavuşturabilir. Elma güzellik için mucize bir meyvedir. Elma ve incir diyeti ile istediğiniz kiloya gelip forma girmeniz mümkündür…
Kahvaltıda: 1 Adet kabuklu yeşil elma, 1 adet sert kivi.
Ara öğün: 3 Parmak taze dil peyniri.
Öğlen : 1 Porsiyon derisiz ızgara tavuk, veya az yağlı 1 kase yoğurt, bol rokalı, bol soğanlı ve limonlu yeşil salata.
Ara öğünde: 3-4 Adet üzerine tarçın serpilmiş yulaflı bisküvi.
Ara öğünde: 1 Adet yeşil elma.
Akşam: 4-5 Kaşık az yağlı zeytinyağlı fasulye veya ıspanak-pazı, 1 dilim tam buğday ekmeği, yeşillik ağırlıklı taze ve limonlu mevsim salatası.
Gece: Bir bardak şekersiz, tarçınlı ılık light süt, 1 bardak zayıflatıcı çay.
Her gün egzersize devam edin.
Kahvaltıda: Sade müsli veya sade mısır gevreği ya da tam buğday gevreği, bir büyük bardak yağsız süt, 1.5 tatlı kaşığı öğütülmüş keten tohumu ve taze meyve ile yiyin.
Ara öğün: 1 Adet Kuru İncir, kayısı veya Elma
Öğlen ve akşam: Sofradan yarı doymuş kalkın. Soğuk yeşil çay için. Genellikle taze yeşillik ağırlıklı sebzeleri ve haftada bir kez yeşil mercimek, yine haftada 1 kez nohut veya barbunya fasulyesini tercih edin.Yavaş karbonhidratlar olarak adlandırdığımız; bulgur, tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği, kabuklu pirinç ve kepekli makarna gibi ürünlere yönelin. Az miktarda sızma zeytinyağı kullanın. Yağı yakmayın ve kızartmayın. Özellikle soğuk günlerde yemek yerken asla soğuk su içmeyin.
Elma İncir diyetinde yasak yiyecekler:
* Kolalı, şekerli ve asitli içecekler,
* Kızartma,
* Hayvansal katı yağlar örneğin; tereyağı ,kaymak, yağlı şarküteri ürünleri, yağlı etler, tavuk ve balık derisi, tam yağlı süt gibi,
* Alkol,
* Beyaz un,
* Beyaz şeker,
* Çikolata,
* Yağlı çerezler,
* Cips,
* Doğum kontrol hapları.
Diyete ilk başladığınız günlerde biraz zor gelebilir. Sabırlı olup devam ettikçe kolay olacaktır. Bu diyetimiz vücudumuzu yormadan ve sağlıklı bir biçimde kilo verdirecektir. Her bünye farklıdır. Bunu da unutmayınız. Bazı insanların metabolizması hızlı çalıştığından daha çabuk kilo verirler. Fakat bazı insanların metabolizması yavaştır ve kilo vermeleri zaman alır. Birde sadece diyet yeterli olmaz mutlaka yürüyüş yada egzersiz yapmalısınız. Hep formda olmanız dileğiyle…

Kilo Alma Diyeti: 1 Ayda 5 Kilo Almak


Kilo aldırma diyeti, kilo aldırıcı ürünler, ek besinler…
Sabah Kahvaltısı 8:00
3 adet haşlanmış Yumurta
100 gr beyaz peynir
Yarım kilo Süt
Salatalık Domates Biber
Yarım Ekmek
Saat 10 İki Adet Muz
Öğle Yemeği Saat 12:00
Patates Haşlama 3 Adet
Yarım Kilo Tavuk Göğsü
Büyük Porsiyon Salata
Pilav
Akşam Yemeği Saat:19:00
Makarna
Çorba
Salata
Etli Türlü
Bu diyet herhangi bir sağlık sorunu olmayanlara bir ay da 5 kilo aldırır. (Şeker hastaları için uygun değildir.)
Kilo Alma Konusunda Bazı Öneriler
Günde üç öğün mutlaka yemek yeyin.Yemeklerde kalori oranı ve protein oranının yüksek olmasına dikkat edin.
Kilo başına 2 gr. protein alın bu şekilde kilo almak daha sağlıklı ve daha kalıcı olur.
Örneğin 65 kiloluk birisi günde 130 gr. protein almalı ve bunları mutlaka 3 öğüne bölmeli. Yani her öğün için 45 gr. protein. Ara öğünlerde mutlaka muz veya süt-yoğurt gibi gıdalar alınmalı.
Gece yatarken süt içilmesi kilo almak için önemlidir.
Mümkünde Haftada 3 gün spor yapılmalı. Vücut geliştirme yapan birisi ayda 3 kilo garanti alabilir.